12 Temmuz 2008 Cumartesi

Hercule Poirot'un Fiziksel Özellikleri

Arkadaşı Arthur Hastings Hercule Poirot'u şöyle tanımlıyordu:




"Boyu 1.60'dan birazca fazlaydı; ama kendini büyük bir asaletle taşıyordu. Kafası tam anlamıyla yumurta biçimindeydi; ve onu her zaman bir tarafa yatırıyordu. Bıyıkları çok sert ve askeriydi.
Yüzündeki herşey kapalı olsa da, bıyığının uçları ve kırmızı burnu görünebiliyordu.

Elbisesinin düzeni inanılmazdı. İnanıyorum ki bir toz zerresi onu bir kurşundan daha fazla yaralar.
Fakat bu ilginç, giyimine dikkat eden adam, hafifçe topallıyordu; zamanın en fazla takdir edilen Belçikalısıydı."


Aslında Poirot'un topallamasından ilerideki kitaplarda bahsedilmedi.

Poirot'un saçları siyahtı; ve yeşil gözleri parlak bir fikre ulaştığında "bir kedininki gibi" diye tanımlandı.

Genellikle ayakkabılarından rugan siyah sivri uçlu diye bahsedilir.

Poirot'un denize alerjisi vardı.(Nil'de Ölüm)

Poirot çok dakikti.


Dedektiflerin en gözdesi, Holmes.

Geçen hafta Columbia Pictures İngiliz aktör Sacha Baron Cohen’in yeni komedi filminde tüm zamanların en meşhur dedektifi Sherlock Holmes’ü canlandıracağı açıklanmıştı. Henüz ismi belirlenmeyen komedi filminde Cohen, Sherlock Holmes’ü, Will Ferrell ise yardımcısı Watson’ı canlandıracak. Senaryosunu Etan Cohen’ın kaleme aldığı filmin yapımcılığını Judd Apatow ile Jimmy Miller üstlenecek.
İkinci proje ise Guy Ritchie’nin. Yönetmen projesinde Holmes’ü canlandırması için ünlü aktör Robert Downey Jr.’a teklif götürdü.
Sinema sektörü yayın organı Hollywood Reporter’ın haberine göre sinema dünyasında bu yazın gözde ismi Sherlock Holmes oldu.
Holmes ile ilgili ikinci proje Madonna’nın İngiliz yönetmen eşi Guy Ritchie’nin imzasını taşıyor. Filmde, son olarak Demir Adam-Iron Man adlı yapımda izleyiciyle buluşan Robert Downey JR’ın Sherlock Holmes’ü canlandırması düşünülüyor.
The Warner Bros.’a ait olan filmin çekimlerine sonbaharda başlanması planlanıyor. Yapımcılığını da Robert Downey Jr.’ın eşi Susan Downey’nin üstleneceği film, 2010 yılında seyirciyle buluşacak.
Sir Arthur Conan Doyle tarafından yaratılan Sherlock Holmes’ün ilk öyküsü, 1887 yılında ‘’Kızıl Soruşturma’’ adıyla yayımlandı.
Dedektif kahramanlar içinde en çok tanınanı olan Sherlock Holmes, olayları gözlem yoluyla ve sorduğu soruların cevaplarını birleştirerek çözmesiyle tanındı. Ortağı Watson ile birlikte her türlü ipucunu değerlendiren Holmes, sigara izmaritlerinden el yazılarına, ayak izlerinden yiyeceklere kadar her türlü delili mercek altına almasıyla ünlü oldu.
Ortağı Watson ile zaman zaman tatlı atışmalarıyla da ünlenen Sherlock Holmes, kendi dönemi için garip zevkleri bulunan bohem bir karakterdi.
Usta bir eskrimci olan, çok iyi keman çalan Holmes, kendiyle övünmeyi de kimi zaman uç noktalara vardırdı. Scotland Yard dedektifleri tarafından bilgisine ve olayları çözmedeki yeteneğine sık sık başvurulan Holmes’ün sonraki yıllardaki maceralarında kendinden daha zeki ve yetenekli olan ağabeyi de yer aldı.

Kaynak:http://www.taraf.com.tr/haber.asp?id=12325

10 Temmuz 2008 Perşembe

How I met with Agatha Christie's Books?

I think, I was attending the second year of high school. A friend of mine, who was sitting next to me, was reading a novel. I just asked:
- What is its name?
He replied:
-"Ten Little Niggers" coldly. I thought he was impressed by the book.
-"Who is the author?" I asked.
- Agatha Christie.
-Yeah, this man, I said unknowingly.
He said :
-She is not male, but female .
At the same time, he showed me the back side of book. I just scared when I saw Christie's old and horrible face.

Then, my friend asked me for finding the murderer in the book. I guessed from the information that are given at the very early pages. Yet I was wrong.

Then, my curiosity about the killer drove me reading Ten Little Nigger. Obviously, as a masterpiece of Agatha, the book has made a very great effect on me, it was the nicest detective book, I ever read. And now Agatha became my favourite author.

4 Temmuz 2008 Cuma

Sherlock Holmes


Sherlock Holmes
, Sir Arthur Conan Doyle tarafından oluşturulan hayali dedektif kahraman, polisiye edebiyatının önemli ilk figürlerinden biridir. Gazetelerde tefrika edilmiş, ve polisiyenin halk arasında popülerleşmesine vesile olmuştur.

Sherlock Holmes serüvenlerinin Türkiye'de ve dünyada birçok taklidi yazılmıştır. 50'li ve 60'lı yıllarda Türkiye'de onun adına Conan Doyle tarafından yazılmamış öyküler dahi yayımlanmıştır.

İlk hikaye olan Kızıl Soruşturma 1887 yılında gazetede tefrika edilmeye başlanmıştır. Sherlock Holmes, dedektif kahramanlar içerisinde belki de en meşhur olanıdır. Olayları gözlem yoluyla çözmesi ile ünlüdür. Tümdengelim yöntemini çok iyi kullanmaktadır, soruduğu soruların cevaplarınının birbiriyle tutarlı bir bütün oluşturmasına dikkat eder, yani yöntemindeki fark, ipuçlarını biraraya getirip bir çözüm bulmak yerine, elindeki ipuçlarından anlamlı bir bütüne ulaşmaya çalışmaktır; bunu yanı sıra kendi kendine yaptığı laboratuar araştırmaları sonucunda elde ettiği bilgileri tekil olaylara uygular ve sigara izmaritlerinden, el yazılarından, ayak izlerinden, ve her türlü bilgi kırıntısından sonuca ulaşır. Ancak Holmes, işiyle ilgili olmayan hiçbir konuya ilgi duymaz, işine yarar diye sosyete haberlerini takip eder ama Dr. Watson'ın Holmes'ün politika bilgisine verdiği not on üzerinden sıfırdır. Hatta bu konuda abartıya kaçıp, "dünyanın güneş etrafında döndüğünü bilmek işime yaramıyorsa, neden bu bilgiyi kafamda tutayım ki" dahi diyebilmiştir. Dönemin pozitivizmi, kendisi bir doktor olan Conan Doyle tarafından, Holmes karakterine fazlasıyla giydirilmiştir.

Aslında varolmayan bu detektifin kitaplarda her zaman adresi olarak gösterilen ve bugün müze olan evi İngiltere'de Baker Sokak 221B'dedir. Holmes, kendi dönemi için oldukça bohem bir adamdır, garip zevkleri de vardır ve aynı zamanda bipolar kişiliğe sahiptir. Morfin ve kokain kullanır ve bunları evdeki garip yerlere koyar, usta bir eskrimcidir,çok iyi keman çalar, Irene Adler dışında takdir ettiği bir kadın veya hayatına giren bir kadın hikayelerde yoktur. Holmes oldukça kibirli bir adamdır ancak Dr. Watson'a yaklaşımı herkesten farklıdır.

Dr. Watson, bu kurgudaki en önemli yere sahiptir çünkü yazarın okuyucuya anlatmak istedikleri onun Holmes'e sorduğu sorular sayesinde ortaya çıkar. Holmes, hem onu kıskanan hem de ona hayranlık duyan ve asla olay çözmeyi beceremeyen Scotland Yard dedektifleri tarafından ya da Baker Sokak'taki evine gelen müşteriler tarafından yardıma çağırılır.

Daha ilerleyen hikayelerde, Holmes'ün aslında ondan daha zeki ve yetenekli bir ağabeyi olduğu ortaya çıkar. Mycroft, gizli servis adına çalışan bir yöneticidir ve Holmes'e yardım ettiği olur.

Holmes'ün kullandığı birçok metot bugün bile kriminoloji açısından tam olarak kullanılmayan yöntemlerdir.

Conan Doyle, bir noktada Holmes öyküleri yazmak dışında şeylerle uğraşmak ister, ve Son Soruşturma adlı hikayede Holmes'ü en büyük düşmanı Profesör Moriarity'nin öldürmesini sağlar, ancak halkın buna tepkisi büyük olur ve Conan Doyle'un diğer yazıları Holmes kadar başarılı olmayınca, Holmes yazarı tarafından uygun bir şekilde diriltilir.

Sir Arthur Conan Doyle'un oğlu ve ünlü polisiye yazarı John Dickson Carr tarafından ortaklaşa yazılmış bir biyografisi de vardır.

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Sherlock_Holmes

30 Haziran 2008 Pazartesi

En Sevdiğiniz Agatha Christie Romanı Anketi

Blogspot'daki anket sisteminde bazen hatalardan ötürü anket kaldırılmıştır. Sonuçlar yukarıda verilmiştir

Anketimize toplam 94 oy kullanılmıştır. Birden fazla oy kullanma hakkı olan ankette en fazla oyu oyların %51'ini alan "On Küçük Zenci" almıştır.

On Küçük Zenci ilginç sonu ile beni de çok etkilemişti. O yüzden ben de oyumu -ilk oy- o kitaptan yana kullandım.

Büyük Dörtlerin Farkı


Elime ilk aldığımda "Büyük Dörtler"in farkını hissetmiş olacağım ki kitabı yarıda kesme ihtiyacı hissetmedim. Tabiri caizse tek solukta okunası bir kitap yazmış Polisiye'nin Kraliçesi.

Asıl ismi "The Big Four" olan roman 1927'de yazılmış. Yani Christie'nin 7. eseri. 80'den fazla roman yazan biri için 7. kitap çıraklık eseri olarak adlandırılabilir. Ancak bu kitap kanaatimce Christie'nin başyapıtlarından bir tanesi.

Kitap aynı zamanda bir Hercule Poirot kitabı. Kronolojik olarak, Poirot'un yer aldığı 4. kitap. Ayrıca Poirot'a Hastings yardımcılık ediyor.

Peki bu kitap neden diğer Christie romanlarından ayrı bir yere sahip? Aslında bu kitabı farklı kılan şey kurgusu. Olayların gelişme tarzı ve hikaye alışık olduğumuz ve gelenekselleşen Christie tarzının çok dışında.

Bir kere ortada öyle belli bir katil zanlısı kümesi yok. Yani, diğer romanlardan hatırlarsınız, belli bir grup insan vardır ve bunlardan biri ya da bir kaçı katildir. Bu romandaysa Büyük Dörtler olarak bilinen 4 kişi ve onların hırs ve tutkuları konu edilmiş.

Diğer bir fark ise Poirot'un bir polis memuru gibi oradan oraya koşturması. Yani Poirot bu sefer küçük gri hücrelerini çok fazla kullanmıyor. Bunun yerine bir çok insanı sorgulayıp sonuçlar çıkartıyor ve o sonuçları çözümün parçaları olarak sunuyor.

Ayrıca, bu kitap uluslararası bir komployu ve 4 insanın dünyayı yönetme sevdasını ele alıyor. Diğerlerinde olduğu gibi para veya aşk cinayeti yerine makam ve mevki cinayetleri konu edilmiş.

Son olarak, bu kitap içerdiği aksiyon ve uluslarası bir konuyu anlatması özellikleri ile çok farklı. Ama Dan Brown ya da J.Christophe Grange okuyanlar bu kitabı okuyunca hayal kırıklığına uğrayabilir.

Buna rağmen benim iddiam şudur ki Agatha Christie günümüzde yaşasaydı, en az bu yazarlar kadar iyi eserler çıkartırdı. Teknolojik olarak o günkü şartlarda yazılabilecek en güzel kitaplardan bir tanesi.

Tavsiye olunur...

24 Haziran 2008 Salı

Dan Brown Kimdir?

Dan Brown, 22 Haziran 1964 doğumlu Amerikalı yazar.

Amherst Koleji ve Philips Exeter Akademisi’nden mezun olduktan sonra bir süre eğitim gördüğü bu okullarda İngilizce öğretmenliği yaptı. Şifre çözme ve gizli hükümet örgütlerine duyduğu ilgi, 1996'da ilk romanı Dijital Kale'nin ortaya çıkmasını sağladı.

Roman, yayımlanmasından hemen sonra bir anda elektronik kitap listelerinde bir numaraya yükseldi. Amerika Ulusal Güvenlik Teşkilatı'nı (NSA) konu alan roman sivil halkın mahremiyeti ile ulusal güvenlik arasındaki ince çizgiyi irdeliyordu.

Yazar tekno-gerilim türündeki ikinci romanı İhanet Noktası'nda da politikada ahlak, güvenlik ve gizli teknoloji konularını işledi.

Başkanlık Ödülü'nü kazanmış bir matematik profesörü ile ilahiyat müzisyeni bir annenin oğlu olan Dan Brown, bilim ve din gibi paradoksal felsefelerin egemen olduğu bir ortamda büyüdü. Bu birbirini tamamlayıcı görüşlerden aldığı esinle ünlü romanı Melekler ve Şeytanlar'ı yazdı. Bu yapıt da bir İsviçre fizik laboratuarı ile Vatikan kenti arasında geçen, bilim ve din odaklı bir gerilim romanıdır.

Ayrıca, 2003 yılında çıkardığı ve tüm dünyada satış rekorları kıran Da Vinci Şifresi kitabının da yazarıdır.

Sanat tarihcisi ve ressam olan eşi de araştırmalarına yardım etmektedir.

Eserleri:

  1. Dijital Kale (1998)
  2. Melekler ve Şeytanlar (2000)
  3. İhanet Noktası (2001)
  4. Da Vinci Şifresi (2003)
Resmi web sitesi: http://www.danbrown.com/

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Dan_Brown

23 Haziran 2008 Pazartesi

Miss Marple Kimdir?


Jane Marple, genellikle Miss Marple olarak bilinen, ve Agatha Christie'nin 12 cinayet romanında rol alan hayali kahramandır. Miss Marple amatör dedektiflik yapan "yaşlı bir kızdır" ve St. Mary Mead isimli köyde yaşar. Bir çok kez ekranlarda gösterilen bu karakter Christie'nin en ünlü yaratılarındandır. Karşımıza ilk kez 1927 Aralığında The Royal Magazine'de yayımlanan Cinayetler Kulubünde çıkmıştır. İlk kez full olarak bir romanda ise 1930'da basılan Ölüm Çığlığı'yla rol almıştır.

Karakteri
Miss Jane Marple küçük bir İngiliz köyü olan St. Mary Mead'de yaşayan yaşlı bir bayandır. Kat kat tüvit giyen, genellikle örgü örerken ya da bahçesinde otları temizlerken gözlemlenen sıradan biridir. Miss Marple bazen kafası karışmış olarak görülebilir ancak iş bir cinayeti çözmeye gelince, o çok keskin bir zekaya ve insan doğasını tüm güçlü ve zayıf yönleriyle anlamlandırmaya sahiptir. Detektif romanlarındaki geleneğe göre, Miss Marple genellikle yerel polisin çözemediği cinayetleri aydınlatarak onları utandırır.

Miss Marple ismi Manchester'deki demiryolu istasyonunun ismi olan Marple'dan gelir.

Miss Marple isimli kahramanın ilk kez karşımıza çıktığı roman olan Ölüm Çığlığı'ndaki Marple karakteri ile sonraki karakteri arasında belirgin farklar vardır. İlk kitabında Marple neşeli dedikoducu birisidir ve aslında o kadar da hoş birisi değildir.Mary sakinleri onu seviyordur lakin insanlar onun meraklı yapısından ve insanların kötü özelliklerini tahmin etmesinden usanmışlardır. Daha sonraki kitaplardaysa Marple daha modern ve şirin olarak karşımıza çıkar.

Marple hiç evlenmemiştir ve çok yakın akrabası yoktur. Ölüm Çığlığı'ndaysa Marple'in yeğeni "çok ünlü" yazar Raymond West vardır. West'in hanımı Joan, modern bir sanatçı, 1933'de ortaya çıkar. Raymond fazla özgüveniyle ve Marple'in zeka gücünü küçümsemesiyle ön plana çıkar. Daha sonraki yıllarda ise, Ve Ayna Kırıldı romanından tanıdığımız Cherry Baker Marple'in arkadaşı olarak ortaya çıkar.

Sadece çok kurnaz ve zeki olmasından değil, St. Mary'nin ona insan doğasının bir çok negatif yönünü gösteren örnekler sunmasından dolayı, Marple bir çok zor cinayeti çözmüştür. Miss Marple'in yaşanmış bir olayla ilgili bir paralellik kuramadığı hiç bir cinayet yoktur. Miss Marple'i tanıyanlar bazen onun sık sık kişiler ve olaylar arasında yaptığı analojilerden sıkılsalar da, bu analojiler ona cinayetin doğası hakkında derin bir kavrama yeteneği verir.

Marple'in ayrıca, insan anatomisi üzerine çalışmalarını da içeren harika bir eğitimi vardır. Tatlı ve narin birisi olarak görülmesine karşın, Marple cesetlerden asla korkmaz. Marple ayrıca önemsiz gibi görünen yorumları eldeki cinayete uygun şekilde bağlamasıyla ünlüdür.

Christie, Marple serisinin son kitabı olan "Uyuyan Ölüm"ü 1940'da yazdı. Ancak Alman bombardımanında ölürüm de kitap kaybolur diye bu kitabı bir bankanın mahzenine emanet etti. Kitap Christie'nin ölümü 1976'ya kadar yayımlanmadı.

Marple tüm kitaplarda yaşlı bir bayan olarak tanıtılsa da gerçek yaşından hiç bahsedilmez.

Miss Marple'in Tüm Kitapları İçin Tıklayınız

Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/Miss_Marple

Konya Polisi Hercule Poirot'a Taş Çıkartıyor!


Konya polisinin ünü şehir sınırlarını aşmış gibi görünüyor. Aksiyon dergisinin haberine göre:

Konya’da cinayet dedektifleri el attıkları her olayı çözüyor. Polis, 2004’ten bu yana meydana gelen 115 cinayetin tamamını aydınlattı. Bu başarıda aslan payı ekip çalışmasının. Delilden suça gidiliyor, zanlılar çok iyi sorgulanıyor.
Bu haberi görünce aklıma -gelmiş geçmiş en büyük dedektif olan- Hercule Poirot geldi doğal olarak. Ama Konya Polisi'nin aydınlattığı cinayetleri görünce gerçekten çok büyük bir hayranlığa kapıldım. İşte o cinayetlerden bazıları:

Hüzün 42
(Ebru Çiftçi-Dudu Ertekin Cinayetleri)
Örnek olayların başında Hüzün 42 adını taşıyan operasyon geliyor. 11 yaşındaki Ebru Çiftçi, Eylül 2001’de okul dönüşü ortadan kaybolur. Yapılan çalışmalar sonuç vermez. Beş yıl sonra, Haziran 2006’da 10 yaşındaki Emine Dudu Ertekin de okul dönüşü ortadan kaybolur. Cinayet Büro Amirliği çeşitli senaryolar üzerinde çalışmaya başlar. 20 alternatif yol belirlenir ve çocuk sapıkları üzerinde yoğunlaşma kararı alınır. Çocuklara taciz ve fiili livatadan kaydı bulunan 75 kişi takibe alındı. Bunlardan biri de Ali Kemal Tufan’dır.

İkinci olaydan 15 gün sonra tespit edilen zanlı, 11 gün boyunca 24 saat aralıksız takip edilir. Bu sürede değişik meslek kılıfında zanlının iş yerine giden cinayet polisleri, hedef kişinin profilini, nasıl birisi olduğunu, neden hoşlandığını ya da hoşlanmadığını öğrenir. Akademik camiadan bu kişinin nasıl bir ruh hâline sahip olabileceği belirlenir. Çocuk pedofili hakkında araştırma yapılır. Ali Kemal Tufan’ın kendi kızını her gün okula götürmesi, yaptığı suçların bir yansıması şeklinde yorumlanır. Gözaltına alınıp sorgulandığında kendisine asla ‘sapık’ denilmez. Sorgusu boyunca sessiz kalan bu kişiyle konuşurken çok farklı bir yol denenir.

Profesyonel sorgu taktiği sırasında ikinci bir şahıs oluşturulup Ali Kemal Tufan’ın konuyu açması sağlanır. Zanlı, içindeki bu ikinci kişilikten nefret ettiğini dolaylı yoldan anlatır. Sonunda Tufan, her iki kız çocuğunu da okul önünden kandırarak aracına alıp kaçırdığını, tecavüz ettikten sonra öldürerek gömdüğünü itiraf eder. Çocukları gömdüğü yeri “Vahşetti. Gösteremem.” diye karşı çıkar; ama bir süre sonra o noktayı polise gösterir. Ertuğrul Güler, bu olayın zanlı hakkında toplanan veriler ışığında yapılan güçlü sorgu ile aydınlatıldığını söylüyor. Konyalıların yaşananlardan duyduğu üzüntü operasyonun adını da belirler: Hüzün 42.
Not: Ebru Çiftçi kaçırıldığında Şehit Sadık İlköğretim Okulu 3. sınıfa gidiyordu. Yani ben ve ablamla aynı okula, kardeşimleyse aynı sınıfa gidiyordu. Tabi bu kaçırılma olayı üzerine bir çok dedikodu, iftira vs. çevremizde dolandı durdu. Çiftçi Ailesi işte Konya Polisinin bu başarısı sayesinde aslında bir nevi temize çıktı.

22 Haziran 2008 Pazar

Polisiye'ye Kadın Eli Değince...


Polisiye romanlar da tıpkı aşk romanları gibi edebiyatın varoşlarıdır. Kendini bilen, damağını eğitmiş hiçbir okur, sıkı bir gerekçesi olmadan bu semtlere uğramaz. En yaygın ve en kabul gören gerekçe ise; "kafamı boşaltmak, boş şeyler okumak istiyorum"dur. Ciddi bir edebi eser, defalarca okunur; oysa polisiye, olay örgüsünün çözülmesiyle biter. Kim cevabını bildiği bir bilmeceyi tekrar tekrar okur ki?

Polisiye roman, okurla daha ilk sayfada bir sözleşme yapar; dedektif (yani yazar), bildiği hiçbir şeyi okurdan saklamayacaktır. Bu kurala uymayan, yolun yarısında şapkasından ipucu çıkaran yazarlar, okurda kandırılmışlık duygusu yaratırlar. Ki sözleşmeye uymayan yazar, bir daha okunmamakla cezalandırılır. Polisiye roman, yazarla okur arasındaki dostane bir yarıştır. "Hadi bakalım" der yazar, "şu durumda katil kim?" Okur genellikle çözemeyecek, yarışı kazanan yazarın elini centilmence sıkacaktır. Yazar işte o zaman, "Neyse canım, bir dahaki sefere artık" diye okurun sırtını sıvazlayacak ve onun, kendini aptal gibi hissetmesini önleyecektir.

Polisiyeler, olağanüstü kontrollü romanlardır. Herşey kontrol altındadır, herşey dakiktir, herşeyin nesnel bir nedeni vardır. Tam da bu yüzden, özellikle kadın okurlar, hayatının iplerinin ellerinden kaydığını, herşeyin kontrolden çıktığını hissettikleri kriz zamanlarını polisiye okuyarak geçirirler. Polisiyeler, çabuk tesirli depresyon romanlarıdır. Kendi minicik hayatını düzenlemekten o an için aciz depresif okur, "Saat sekizi tam 17 dakika geçiyordu" gibi kesin cümlelerle kısa bir kontrol hissi yaşar. Bu yüzden de bir dönemin toplumcu romanlarında, bunalım geçiren küçük burjuva kadınları polisiyeyi ellerinden düşürmezler.

Gizli felsefe

Polisiyeler, dağınık ve şekilsiz bir halde duran olguları uyumlu bir biçimde biraraya getirme romanlarıdır. Yani "bilgiye ulaşma" romanları. Ve bilgiye ulaşmak, elbette farklı yöntemlerin savaşımı demektir. Örneğin, İngiliz materyalizminin kusursuz birer örneği olan Sherlock Holmes, ampirik bir biçimde "kanıtların ucuca eklenip teorinin ortaya çıkması" yöntemini kullanır. Kanıt (yani deney) teoriden önce gelir. Fransız materyalizminin temsilcisi Hercule Poirot'da ise, teori önceliklidir. Poirot "gri hücre"lerini çalıştırarak bir teori üretir ve kanıtlarla bunu sınar. Holmes nesnelere; Poirot insan psikolojisine yaslanır. Yıllar sonra Amerika'lı bir polisiye yazarı, psikolojiyi en uç noktaya kadar götürecek, Freudyen bir dedektifle Gestaltçı bir katili yöntem savaşlarına sokacaktır.

Polisiyeler, analitik düşünme yeteneğini geliştirir. Yalçın Küçük, Türk aydınının düşünsel zaaflarında polisiye okumamanın önemine işaret ederken haksız değildir.

Kriminoloji icat oldu

Kriminolojinin gelişmesiyle birlikte, dedektiflerin gri hücreleri önemsizleşti. Artık katili bulmak için düşünmek değil, cesedin giysilerindeki saç tellerinden DNA testi yapmak yetiyordu. Bu biçimde yazılmış bir romanda da okur, etkinliği yitirip pasifleşiyordu. TV'lerde yayınlanan polisiye dizilerde bile izleyici, o maharetli makinelere şaşmak dışında ancak çekirdek çitlemekle yetinebilirdi. Onun analitik zekası, şu minicik makinenin yaptıklarının onda birini bile yapamazdı nasıl olsa. Hayatın diğer alanlarında olduğu polisiyede de makine istibdadı başlayınca, polisiye, başka alanlara kaymak zorunda kaldı.

Çağdaş polisiye

Çağdaş polisiye kriminolojinin bu atağına, kuralları değiştirerek yanıt verdi. Okurla sözleşme yenilendi; yeni sözleşmede, katil daha ilk sayfadan ilan ediliyor ya da klasik polisiyenin tersine yazar, katilin tarafını tutuyor ve bize de tutturuyordu. Cinayet sebepleri de o akılcı 20.yy'ın maddi, akılcı sebepleri olmaktan çıkıyor, modern insanın irrasyonel, sebepsiz cinnetinde aranıyordu. Çağdaş polisiyenin konusu, sıradan ve "iyi" insanların cinnet ya da şiddet eşiğini atlayıvermeleri olmuştu. Bu öyle ince bir eşikti ki, okur katille rahatlıkla empati kurabiliyor, katile anlayışla yaklaşıyordu. Neticede hepimiz, oradaki katil kadar sıradan ve iyi insanlarız. Ve modern dünya, bizi de sürekli o eşiğin ucunda tutuyor.

Çağdaş polisiye kıyıcı akılcılıktan gündelik hayatın ve insan psikolojisinin irrasyonelizmine evrildikçe, kadın polisiye yazarları öne çıkmaya başladı. Gündelik hayatın delirticiliğinin en fazla farkında olan ve ayrıntılara duyarlı "kadın aklı", çağdaş polisiyeyi gündelik hayatın yabancılaşma sularına sokuverdi. Erkek polisiye yazarları devlet komploları, büyük suç teşkilatları, şirket savaşları gibi bireyin biricik varlığının önemsizleştiği romanlar yazarken kadın yazarlar; klasik polisiyedeki bireyi modern dünyada yeniden yaratarak polisiyeyi asıl sırtlayanlar oldu. Erkek yazarların suçluları yaptıkları vahşeti soyut, ulvi tutkularla izah etmeye çalışır ve sahtekarlıkları üzerlerinden akarken kadın polisiyecilerin suçluları, en azından dürüstler. Suçu ya da amacı büyük örgütler ve amaçlarda değil, kendi benlikleri ve dünyalarında aramaya, arattırmaya devam ediyorlar. Üstelik bunu, sırf merak duygusuyla değil, edebi niyetlerle de okunacak muazzamlıkta romanlarla yapıyorlar.


Yelda EROĞLU

Kaynak:http://www.polisiye.com/devam.asp?yazid=219#

21 Haziran 2008 Cumartesi

Hercule Poirot Kimdir?


Hercule Poirot Agatha Christie tarafından yaratılan hayali Belçikalı dedektif karakteridir. Miss Marple ile birlikte, Christie'nin en ünlü ve uzun süreli karakteridir ki 33 romanda ve 54 kısa öyküde boy göstermiştir.

Poirot ekranlara, filmler ve diziler için, Albert Finney, Peter Ustinov, Ian Holm, Tony Randall, Alfred Molina ve en ünlüsü, David Suchet gibi çeşitli aktörler tarafından aktarılmıştır.

Etkileyenler
Poirot 'un karakteri zamanın diğer iki ünlü hayali dedektifine dayanıyordu: Marie Belloc Lowndes'un Hercule Popeau'suna ve Frank Howel Evans'un Monsieur Poiret' ine - Londra'da yaşayan emekli bir Fransız polisine - İlk Poirot romanlarındaysa Arthur Conan Doyle'in açık bir etkisi vardır. Otobiyografisinde Christie şunu kabul eder "Ben hala Sherlock Holmes geleneğinde yazıyordum-tuhaf dedektif, acemi yardımcı, Lestarde tipinde bir Scotland Yard dedektifi, müfettiş Japp gibi." Doyle kendi açısından Sherlock Holmes'un, Edgar Ellan Poe'nin hayali Fransız dedektifi Auguste Dupin modeline dayandığını kabul eder, ki onun muhakemesi Hercule Poirot'un 'küçük gri hücrelerine' olan itimadını öncü olmuştur.

Aynı zamanda, Poirot W.Mason'un hayali dedektifine de büyük bir benzerlik taşır - Müfettiş Hanaoud ilk olarak 1910'da 'At the Villa Rose' da ortaya çıktı yani ilk Poirot romanından 6 sene önce.

Christe'nin Poirot'u Belçikalıydı. Yukarıda bahsedilen örneklerin aksine, Poirot karakterinin oluşumu 1916'daki ilk dedektif kitabının bir ürünüydü(İlk kitabı 1920'de basılmasına rağmen). Poirot'un Belçikalı olması sadece Belçika'nın Almanlar tarafından işgal edilmesi değil, aynı zamanda, Christie bu kitabı yazdığında, Belçikalılara sempati duymanın vatanseverliğin bir ifadesi olarak düşünülmesi bakımından ilginçtir. Çünkü Almanların Belçikayı işgali ülkesi için Birinci Dünya Savaşında savaş nedeni olmuştur.

Popülaritesi
Poirot'la ilk tanıştığımız roman The Mysterious Affair at Styles (Ölüm Sessiz Geldi-Styles'daki Esrarengiz Cinayet) 1920'de ve son romanı Curtain (Ve Perde İndi...) 1975'dedir. Poirot tarihte kendisine ölüm ilanı verilen tek hayali kahramandır. NewYorkTimes'da "Hercule Poirot is Dead; Famed Belgian Detective" ("Hercule Poirot Öldü; Meşhur Dedektif") denilmiştir.

Christie onu 1930'da 'çekilmez biri' olarak tanımladı ve 1960'daysa onu 'nefret uyandıran, gösterişli, can sıkıcı ve ben merkezcil' olarak resmetmiştir. Fakat halk Poirot'u sevdi ve Christie onu öldürmeyi reddetti, ki bunu halkın sevdiği şeyi üretmenin kendi görevi olduğunu iddia ederek yaptı. Ve halkın sevdiği şey Poirot'tu.

Hercule Poirot'un Tüm Hikayeleri İçin Tıklayınız

Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/Hercule_Poirot

Konya Polisi Hercule Poirot'a Taş Çıkartıyor! 2


Taksici Cinayeti
Büro çalışanları bir cinayeti çözmek için önce işe iyi konsantre olunması gerektiğine inanıyor. Bu amaçla bürodaki odaların duvarlarına, dedektifleri motive etmek için öldürülen kişilerin isimleri büyük harflerle yazılıyor. Bu olaylardan biri de Temmuz 2005’te Beşyüzevler Semtinde Hakkı Önsarıcı adlı taksicinin öldürülmesidir. 37 yerinden bıçaklanarak öldürülen taksicinin üzerinde cüzdanı ve paraları olmadığı tespit edilir. Faillerin, çaldıkları taksiyi 15 km uzaklıktaki Bosna Hersek Mahallesi’nde terk ettiği dakikalar sonra öğrenilince tüm ekipler bu bölgeye yönlendirilir. Katillerin evde üstlerini değiştirdiği düşünülerek taksinin terk edildiği bölgedeki apartmanlarda ışığı yanan daireler not edilir.

Taksicinin birçok yerinden bıçaklandığı için katillerin üzerine bulaşan kanının bir yerlere bulaşmış olabileceği düşünülür. Ekip, apartmanlarda tek tek kan izi arar. 5’inci gün bir apartmanın asansöründe kapkara bir kan lekesi bulunur. Altıncı katta da benzer bir leke vardır. Bu kattaki dört daireden biri, olayın olduğu gece ışığı yananlar listesindedir. Polis bekâr evine operasyon düzenlediğinde taksicinin cüzdanı, olayda kullanılan bıçaklar ve poşetlerin içinde kanlı elbiseler ele geçirilir. Operasyon esnasında bu şahıslar evde yoktur. İçtikleri sigara izmaritleriyle DNA testi yapılır ve eve gidip gelenlerin olayın zanlıları olduğu ispat edilir. Böylece cinayet kısa sürede çözülür.
Galerici Cinayeti
Ocak 2007’de galerici Ömer Güraslan, beyaz bir minibüsle evinin önünden kaçırılır. Aynı gece bir çöplükte şahsın cesedi bulunur. Galericinin kaçırıldığı noktaya yakın yerlerdeki kamera kayıtları incelenir. Bir mağazaya ait güvenlik kamerasından beyaz bir minibüsün hızla gittiği tespit edilir. Görüntülerdeki küçük bir ayrıntı dikkat çeker. Minibüsün arka plakayı aydınlatan lambalarından birisi yanmıyordur. Hemen şehirde aynı marka tüm minibüsler belirlenir. Sonra da arka plakayı aydınlatan lambası yanmayan araç bulunur. Minibüste kan lekeleri vardır. Olaydan dört gün sonra zanlılar suçlarını itiraf eder. 4 lise öğrencisi, kızlara sarkıntılık ettiği gerekçesiyle galericiyi kaçırmış ve öldürmüştür.

PTT Cinayeti

Cinayet Masası’nın çözmekte en çok zorlandığı olayların başında PTT cinayeti geliyor. Eylül 2007’de PTT Borsa Şubesi’nin veznedarı Veli Sağdıç önce biber gazıyla etkisiz hâle getirilir, ardından bıçaklanarak öldürülür. Katiller kasadaki 15 bin YTL parayı da çalıp kaçar. Görgü tanıkları öğle saatlerinde şubeye üç kişinin girdiğini, birinin kadın, birinin de polis kıyafeti giydiğini söyler. Kadın sarı saçlıdır. Açık göbeğinde piercing kullandığı da notlar arasında yer alır. Şüpheliler plakasız kırmızı bir araçla olay yerinden uzaklaşmıştır. Polisin elinde ne bir kamera görüntüsü ne de somut bir delil vardır.

Polis kıyafeti satan yerler ve yol üzerindeki güvenlik kameraları kontrol edilir. Bir işyerine ait kameradan aynı marka otomobile rastlanır. Aracın plakası okunmuyordur. Ankara’ya seminere gelen Amerikalı polisler aracılığıyla bu görüntüler ABD’de bir kaset çözüm merkezine gönderilir. Plaka yine okunamaz. Kent merkezi ve çevre illerdeki otellerde konaklayanlar taranır. PTT memurunun iş ve şahsi telefonları incelenir. Şubeden 15 gün içinde yapılan yüzlerce havale işlemi gözden geçirilir. Ama sonuç alınamaz.

Bunun üzerine çeşitli senaryolar üretilir. Bu aracı kullanan faillerin, cinayetten önce keşif yapmış ve bu yüzden araçlarına bir benzinlikten yakıt almış olabilecekleri düşünülür. Konya çevresinde, 200 kilometrelik mesafede bir hafta içinde akaryakıt istasyonundan benzin alan araçların tespiti için, 4 bin 500 rulo akaryakıt fişi incelenerek 420 bin plaka belirlenir. Plakalar bilgisayara aktarıldıktan sonra aynı marka 265 araç tespit edilir. Yapılan inceleme sonucu araçlardan bir tanesinin olaydan bir gün önce emanet alındığı, olay günü akşamı ise teslim edildiği belirlenir. Emanet alan kişinin bekâr evinde kaldığı, işsiz ve borçlu olduğu öğrenilir.

Zanlıların evini takibe alan polisler, belirlenen şahsın kendi gibi borç batağında olan başka biriyle arkadaş olduğunu, eve sürekli kadınların gelip gittiğini tespit eder. Üç ay öncesine kadar eve sarışın, göbeğinde piercing olan bir kadının geldiği bu takipte ortaya çıkar. Zanlıların olay gecesi Mersin’e gidip yüklü miktarda harcamalar yaptığı belirlenir. Polis, erkek zanlılarla bir görüşme yapar. Görüşmenin ardından şahıslar, Karaman’a giden piercingli kadınla buluşur. Ardından kadını kuaföre götürüp tanınmaması için sarışın olan saçlarını meç yaptırırlar. Telefonları kırıp yeni makine ve hat alırlar. İpuçlarını birleştiren polis, ilk önce Karaman’daki ‘zayıf halka’ kabul edilen kadını yakalar.

Konya’ya getirilirken bu kadın, olayın olduğu sokaktan bilinçli olarak geçirilir. Kadın uzun uzun buraya bakar. Ailesiz büyüyen dansöz kadına sorguda ‘hanımefendi’ diye hitap edilir. Öldürdükleri kişinin eşi ve iki çocuğunun fotoğrafı gösterilince olay çorap söküğü gibi çözülür. Zanlı kadın fotoğrafı görünce, “Biz neler yapmışız?” diyerek arkada nasıl bir hayat bıraktıklarını fark eder. Çocukların babasız kaldığını görünce kendi çocukluğuyla bağ kurup suçu itiraf eder. Böylece cinayeti işleyen diğer iki erkek de yakayı ele verir.

Polis kadını Karaman’da yakaladığında “Ne yaptın anlat?” türünden sorguya çekmez. Konya’ya getirene kadar psikolojik bir zemin hazırlar. Şehre gelindiğinde pişmanlık duyması için çeşitli argümanlar kullanır. Başkomiser Güler olayla ilgili olarak “Zanlı kim olursa olsun, hangi mesleği yaparsa yapsın onun şifrelerini iyi seçmek, bunun için zanlıyı iyi tanımak gerekiyor. Olaylar ancak bu şekilde çözülebilir.” diyor.

20 Haziran 2008 Cuma

Konya Polisi Hercule Poirot'a Taş Çıkartıyor! 3

İş Adamı Cinayetleri
Konya cinayet dedektiflerinin zorlandığı olaylardan biri Ağustos 2007’de meydana gelir. Kahraman Erdem ve Mehmet Mustafa Öcal adındaki iki iş adamı esrarengiz biçimde ortadan kaybolur. Polis, her iki şahsa borcu olduğu tespit edilen ve bir turizm firmasında komisyon karşılığı çalışan bir kişiyi takibe alır. Araştırma sonucunda kişinin olay günü 10’ar kiloluk 4 adet demir ağırlık, çekiç ve naylon ip satın aldığını belirler. Zanlıyla ilgili araştırma sonrasında göllere merakı olduğunun anlaşılması üzerine gittiği 5 büyük gölün kenarlarında cinayetle ilgili iz aranmaya başlanır. Acıgöl kenarında kan izi ve saç telleri bulunur.

Zanlı gözaltına alınır. Üç gün süren sorgusunda suçlamaların hiçbirini kabul etmez. Bu iki iş adamıyla en son saat 24’te görüştüğünü, her iki şahsın Ankara’ya gitmek üzere lüks bir arabaya bindiğini öne sürer. Ankara’dan gelen dalgıç ekibi, Acıgöl’de 30 metre derine dalar. Kahraman Erdem’in cesedi gölden çıkar, deliller de cinayet dedektiflerinin gözünden kaçmaz: Maktulün kolundan çıkan saat ise 22.15’i göstermektedir. “En son iki iş adamını saat 24’te gördüm.” diyen Halil Ay adındaki zanlı, iddiası çürüyünce suçunu itiraf etmek zorunda kalır. Obruk Gölü kenarındaki kan izlerinden yola çıkan polisler tek noktadan 130 metre daldıklarında Mehmet Mustafa Öcal’ın ayaklarına ağırlık bağlanmış cesedine de ulaşır.
Domuz Bağı Cinayeti
Babasına ait dolmuşta şoförlük yapan Recep Özekerci, 28 Nisan 2001 tarihinde gece eve gelmez. Bir gün sonra minibüs terk edilmiş bulunur. 1 Mayıs’ta dolmuşçu, bir villanın inşaatında domuz bağı yöntemiyle elleri ve ayakları bağlı biçimde ölü bulunur. Dönemin polisleri minibüste yapılan incelemede üç adet sigara izmariti, 8 adet erik çekirdeği ve kuruyemiş kabuğuna rastlar. Zanlıların üç kişi olabileceği üzerinde durulur. Çalışmalar netice vermeyince dosya kapatılır.

Yeni ekip, bu olayı çözmeye kurguladıkları senaryo ile başlar. Önce maktulün ailesinin hatıra olarak evin önünde beklettiği minibüste yaşananları canlandırırlar. Sigara izmaritlerinin söndürülüş şekli incelendiğinde zanlının tek kişi olduğu tespit edilir. Erik çekirdeklerinin koltuğun arkasına atıldığı yer de tek kişiye işaret etmektedir. Cinayet büro olayın gasp olduğuna karar verir. Ancak bu gaspı yapanın Konyalı olması mümkün değildir; çünkü minibüsün terk edildiği mahal olay yerinden 3 kilometre uzaklıkta gelişigüzel bir yerdir.

Ekip, olayın meydana geldiği villada da canlandırma yapar. Elde edilen tüm yeni bulgular katilin kim, nereli ve nasıl birisi olduğu yönünde bilgilerin tespitini kolaylaştırır. Üç yıllık araştırmanın ardından minibüs duraklarına yakın barakada Batmanlı bir kişinin o dönemde kaldığı belirlenir. Mezkûr şahıs olaydan hemen sonra ortadan kaybolmuştur. Kira sözleşmesinde ismi olan kişi Batmanlı Bilal Çelik’tir. Polis 7 ay boyunca Bilal Çelik’i takip eder. Bu şahsın sigarasını nasıl söndürdüğünü bile öğrenir.

Gözaltına alınma vakti geldiğinde, “Bana 7 yıl sonra ulaştılar. Ellerinde delil yok. Blöf yapıyorlar.” düşüncesini ortadan kaldırmak için kendisine şu soru sorulur: “Neden 7 yıl sonra 70 milyonun içinden bir tek seni alıyoruz? Bunun cevabını verdiğinde bizim sana geldiğimizi anlarsın.” Minibüsten alınan 300 parmak izinden birisinin de Bilal Çelik’e ait olduğu olayın delilleri arasında yer alır. Minibüste bulunan sigara izmaritlerinden elde edilen DNA’nın zanlıya ait olduğu da ortaya çıkar. Sorgunun sonunda Bilal Çelik, ismini dahi bilmediği dolmuşçuyu öldürdüğünü itiraf eder. Bilal Çelik, dolmuş şoförünü önce iple boğarak öldürmüş, ardından Hizbullah süsü vermek için domuz bağı ile bağlamıştır.
Hayat Kadını Cinayeti
2 Mayıs 2003 tarihinde Abdülaziz Mahallesi’nde Şule takma adlı bir hayat kadını olan Songül Tekeli, çıplak vaziyette ölü bulunur. Yüzlerce kişinin ifadesine başvurulur; ama sonuç alınamaz. Dedektifler bu dosyayı yeniden açtığında kadının öldürülüş şekli, olayı farklı bir boyuta taşır. Kadın öldürüldükten sonra ev telefonu dökümleri incelenmiş; ancak herhangi bir şahsa ulaşılamamıştır. Maktulün elle boğulması cinayetin bir müşteri tarafından işlendiğini ortaya çıkarır. Üç aylık telefon kayıtları yeniden incelenir. 57 kişilik şüpheli listesi tek tek ele alınır. Katilin bıçak ya da silah taşımaması cinayetin plansız, şüphelinin ise sabıkasız olduğu tezini ortaya çıkartır.

Hayat kadınının otopsi raporunda boynunda kızarıklar olduğu yer alıyordur. Dedektifler, bu kızarıkların elleri tahrişli birisi tarafından yapıldığına hükmeder. Telefon kayıtları tekrar incelenir ve sabıkalı olanlarla ağır işte çalışmayanlar elenir. Şüpheli kişiler ise teknik takibe alınır. Domuz bağı cinayetinin çözülmesinin ardından Konya Emniyet Müdürü Mehmet Salih Tuzcu “10 yıl içinde meydana gelmiş bütün faili meçhul cinayetleri çözmeye çalışıyoruz. Şu anda ekibimiz bazı dosyaların üzerinde çalışıyor. Hiçbir faili meçhul cinayet kalmayacak. Sırası gelen zanlı yakalanacak.” sözlerinin kamuoyuna yansıması üzerine, korkuya kapılan bir kişi telefonunu kapatıp üç gün boyunca açmaz. Zanlı yakayı ele vermiştir.

Polis, bir ay takip edilen Fedayi Y. ile defalarca farklı meslek kılıflarında irtibata geçer. “Fedayi gel. Bir kadın konusu var. Bizimle merkeze geliyorsun.” denilince zanlı “Hangi kadın?” diye sormadan suçunu kabullenip polise teslim olur. 4 saatlik sorgunun ardından suçunu “Bir gençlik hatasıydı.” diyerek itiraf eder. İfadesinde, “Sıranın bana (Emniyet müdürünün açıklaması üzerine) geldiğini anlamıştım.” der. Sorgusunun ardından nezarethanede uyur. Uyandıktan sonra şunları söyler: “Suçumu size anlatarak rahatladım. İlk defa bu kadar rahat uyudum.”

Kaynak: http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=30518


18 Haziran 2008 Çarşamba

Agatha Christie'nin On Bir Kayıp Günü 2


Agatha Christie ile ilgili çıkan son kitap olan ve Altın Kitaplar'dan yayımlanan "Agatha Christie'nin On Bir Kayıp Günü" ile alakalı olarak güzel bir metin yazılmış. Altın Kitapların editorunun yazdığı bu yazının tam metnine burada yer vermek istiyorum:
"3 Aralık 1926 günü bunalım içinde bir kadın gizemli bir şekilde, İngiltere’nin Berkshire kasabasındaki evinden kayboldu. Arabasının Surrey’de terk edilmiş olarak bulunması onun can güvenliğine ilişkin kaygılar duyulmasına yol açtı. Ve söz konusu kadın bir buçuk hafta sonra Yorkshire Harrogate’deki lüks bir otelde, gazetede kendisiyle ilgili olarak yapılmış uluslararası boyuttaki araştırmalara ilişkin haberleri okurken bulundu. Bu olağandışı davranış bir tür aymazlık, meydan okuma izlenimi uyandırıyorduysa da, kocası hemen konuya açıklama getirerek eşinin geçici bir amnezi (bellek yitimi) yaşadığını ileri sürdü. Bu kadın Agatha Christie idi ve bu on bir kayıp günün etkisi yaşamının geri kalan kısmında sık sık etkisini gösterecekti.

Kaybolduğu bu günler Agatha’nın yaşamında bir doruk noktasıydı yazarın konuya ilişkin ısrarlı suskunluğu birçok karmaşık, anlaşılmaz soruyu da beraberinde getirmişti: Nasıl olur da fotoğrafını her gün gazetelerin ön sayfalarında gören biri, kendisinin İngiltere’nin en çok konuşulan kadını olduğunun farkına bile varmayabilirdi? Kaybolduğunda geride bıraktığı bir dizi mektubun önemi neydi? Kocasını onun daha önceden de kaybolma olasılığı konusunda açıklamaya iten ve bulunduktan sonra da polis araştırmalarının faturalarını ödemeye yönelten neden neydi?

Her ne kadar bu kaybolma onun ününe ün kattıysa da Agatha’nın daha önceki yaşamına ilişkin hiçbir öykü bu kayboluşun gerisindeki olağanüstü koşulları tam olarak açıklamıyordu. Araştırmamın ilk aşamalarında yazarla ilgili olarak yazılan kitapların hemen hiçbirinde edebi eleştirilerden farklı, bu konuya açıklık getiren pek fazla bir şey olmadığını keşfettim. Tüm yazarlar Agatha’nın kısa dönemli geçici bir sinirsel bunalım geçirdiğine ve bu kayboluşla birlikte adının kötüye çıkmasının onu inzivaya sürüklediğinde birleşiyorlardı. İngiltere’de aktif araştırmaya dayanan yalnızca iki biyografi vardı ve Agatha’nın uzun yaşamını kaleme alan her iki yazar da onun yaşamındaki bu karanlık evreyi izleyen tanık bulmakta zorlandıklarını itiraf ediyorlardı. Gwen Robyns 1978 yılında ailenin izni olmadan yazdığı Agatha biyografisiyle ailenin resmi açıklamalarına adeta meydan okuyor, Janet Morgan ise 1984 yılında ailenin verdiği yetkiye dayanarak kaleme aldığı biyografide bu ünlü kişinin kayboluşuyla ilgili olarak, basını olayın üstüne gereğinden fazla gitmekle suçlayarak konuyu uygun bir şekilde perdeliyordu.

Her iki yaşam öyküsü yazarının da birleştikleri nokta Agatha’nın bulunduktan sonra asla bu olayı konuşmadığıydı. Aslında bu yanlıştı. Agatha sonuçta kayboluşundan bahsetmişti ve suskunluğu bozmasındaki gerekçe de bu konuyu toplum önünde tekrar tekrar konuşmamasının nedenleri kadar öğreticiydi.

Bu kayboluşu sarmalayan gizem perdesi ve olayın mistik çerçevesi bugün bile insanları büyülemektedir. Araştırmanın sonucunda ister istemez, ortaya çıkan da, kayboluşunun ardından yirminci yüzyılın en sevilen polisiye öykü yazarı olmak üzere geri dönen bu gizemli kadını çaresizlik sınırına getiren bu çok özel ıstırabın kaçınılmaz öyküsüdür.

Jared Cade'in kaleme aldığı "Agatha Christie'nin On Bir Kayıp Günü", yazarın hayranları için ilginç detaylar sunuyor."

Kaynak: http://www.altinkitaplar.com.tr/editorden.asp?ID=107

17 Haziran 2008 Salı

Agatha Christie Fan Club


Ünlü paylaşım ve sosyalleşme platformu Facebook'da dünyaca ünlü Agatha Christie ile alakalı birşeylerin olmaması herhalde düşünülemzdi. Evet bu bloga da ismini veren Agatha Christie'ye Fan olma durumu Facebook'ta da yankı bulmuş. Ama bu sefer iletişim dili İngilizce.

Bu grupta ayrıca bir çok Agatha Christie hayranı Türk ile karşılaşmak mümkün. Eğer gerçekten diğer insanlarla da Agatha Christie ve onun muhteşem eserleri hakkında fikir alış verişi yapmak istiyorsanız ya da eserleri ve kahramanları hakkında bir şeyler söylemek istiyorsanız bu gruba dahil olun.

Agatha Christie Araç Çubuğu

Agatha Christie için hazırlanan ve resmi sitesi olan www.agathachristie.com adresinden Agatha Christie fanları için büyük bir hizmet sunulmuş. "Agatha Christie araç çubuğu" ile Agatha Christie'nin resmi sitesiyle olan alakanızı her an devam ettirebilirsiniz. Tabi bir Türk kullanıcılar için tek dezavantaj bu "tool bar'ın" İngilizce olması. Ancak yine de faydalı olacağını düşünüyorum.

Agatha Christie Tool Bar'ı Yüklemek İçin Tıklayınız.

12 Haziran 2008 Perşembe

Agatha Christie'nin On Bir Kayıp Günü


Agatha Christie hakkında çıkan ve onun bilinmeyenini araştıran bir kitap. Jared Cade tarafından yazılan kitap kitap Türkçe'ye Çiğdem Öztekin tarafından çevrilmiş. Ve tabi yine Altin Kitaplar Yayınevinden.

Kitabın Tanıtımı
1926 yılının aralık ayında Agatha Christie ismi İngiltere'de tüm gazetelerin baş sayfasını süsledi. Ünlü polisiye yazarı İngiltere'nin güneyindeki evinden bir gece esrarengiz şekilde kayboldu. Ve on bir gün sonra Yorkshire, Harrogate'de bir otelde bulunduğu zaman yazar hafıza kaybına uğradığını iddia etti.

Bu kitabın yayınlanmasına kadar biyografisini kaleme alan çeşitli yazarlar agatha'nın gerçekten amnezi geçirdiğine dair somut bir kanıt ortaya koymadılar. Her ne kadar, bu olay yazarın ününe ün katmış olsa da yaşamı boyunca meydanın göz hapsinden kurtulamadı.

Şimdiye dek hiçbir yerde yayınlanmamış fotoğraflarla bezeli, Jared Cade'in bu eserinde esrarengiz kayboluş öyküsüne ışık tutan gerçekler ünlü yazarın en yakınlarının açıklamalarından derlenmiştir.

Geniş Bilgi İçin Tıklayınız

7 Haziran 2008 Cumartesi

Ölüm Meleği - Giriş


Kitabın Orjinal İsmi: Nemesis
Yayın Tarihi: 1971

ESRARLI OLAYLARLA İLGİSİ OLANLAR
Jane Marple: Yaşlı hiç evlenmemiş bir bayan. Kötülüğün kokusunu alırdı.
Jason Rafiel: Zengin bir iş adamı. Adaletin yerine gelmesini istiyordu.
Esther Walters: Bay Rafiel'in sekreteri. İyi ve dürüst bir kadındı.
Cherry: Miss Marple'ın hizmetçisi. Onun yorulmasını istemiyordu.
Brodribb-Schuster: Bay Rafiel'in avukatları. Adamın, Miss Jane Marple'dan ne istediğini anlayamıyorlardı.
Bayan Sandbourne : Genç bir kadın. Otobüs turlarını yönetiyordu.
Geraldine Riseley-Porter : Sosyeteden bir kadın. Kendisinin çok önemli olduğunu düşünüyordu.
Joanna Crawford: Bayan Riseley-Porter'ın yeğeni. Çok becerikli bir kızdı..
Elizabeth Temple: Tanınmış bir okulun eski müdiresi. Şahsiyet sahibi bir kadındı.
Albay Walker ve eşi: Orta yaşlı bir çift. Otobüsle gezintiye çıkmışlardı.
Mamie ve Henry Butler : Amerikalı bir karıkoca. Seyahate meraklıydılar.
Profesör Wanstead: Psikoloji ve pataloji alanlarında isim yapmıştı.
Richard Jameson: Mimar. Eski şatoları inceliyordu.
Miss Lumley ve Miss Bentham: Yaşlı iki arkadaş. Kedilerini evde bırakarak yolculuğa çıkmışlardı.
Miss Barrow ve Miss Cooke: Orta yaşlı iki arkadaş. Davranışları biraz gizemliydi.
Bay Caspar: Bir yabancı. Fazla heyecanlıbir adamdı.
Emlyn Price: Bir delikanlı. Joanna Crawford'la ilgileniyordu.
Laviniâ Glynn: Eski konakta oturan üç kardeşten ortancası. İyi bir kadındı.
Clotilde Bradbury-Scott: Lavinia'nın ablası. Çok üzgün bir hali vardı.
Anthea Bradbury-Scott: Clotilde ve Lavinia'nın küçük kardeşleri. Biraz anormaldi.
Michael Rafiel: Bay Rafiel'in oğlu. Çok yakışıklı fakat ahlaksız bir gençti.
Nora Broad: Genç bir kız. Erkek delisi olduğu söyleniyordu.
Verity Hunt: Güzelliğiyle dikkati çeken bir genç kız. Evlenmekten vazgeçmişti.
Başdiyakoz Brabazon: Yaşlı bir din adamı. Gelmeyen bir damatla gelini beklemişti.

MİSS MARPLE'IN ELİNDE ŞU İPUÇLARI VARDI:
•Kırmızı-siyah, kareli bir kazak...
•Bir çiçek...
•Eski bir ev...
•Bir mektup...
•Bir resim...
•Bir fincan kahve...
•Bir otobüs dolusu yolcu...
•Kıyılamayan bir nikâh...
•"Kurşuni Koç" kayaları...
•Bir paket...

MİSS MARPLE'IN ESRARI ÇÖZEBİLMESİ İÇİN ŞU SORULARI CEVAPLANDIRMASI GEREKİYORDU:
•Elizabeth, "Dünyanın en korkunç kelimesi 'sevgi'dir," derken neyi kastetmişti?
•Bay Rafiel, Miss Marple'ın ne yapmasını istiyordu?
•Miss Cooke'la Miss Barrow neden yaşlı kadından kaçıyorlardı?
•Anthea gerçekten bahçeden korkuyor muydu?
•Eski konaktaki gizli acının kaynağı neydi?
•Nora nereye gitmişti?
•Verity niçin nişanı bozmuştu?
•Miss Cooke bahçıvanlıktan gerçekten anlıyor muydu?
•Profesör Wanstead dost muydu? Yoksa düşman mı?
•Michael gerçekten suçlu muydu?

Arka Kapak
Jane Marple hiç beklemediği birinden bir mektup alır. Yolculuklarının birinde tanıştığı Bay Rafiel’den gelen mektup yaşlı kadını şaşırtır.
Kısa bir süre önce ölen adam, onun adalet duygusuna güvendiğinden söz ederek bir cinayet olayının ortaya çıkarılmasını istemektedir.
Ama tüm bu isteklerin dışında cevaplanmamış sorular vardır:
Bir, söz edilen cinayeti kim işlemiştir?
İki, cinayet nerede ve ne zaman gerçekleşmiştir?
Tüm bu soruları cevaplandıracak olan yaşlı Marple, kalan zamanını ve düşmanını bilemeden hızla yol almak zorundadır.

6 Haziran 2008 Cuma

Ölüm Çığlığı - Giriş


Kitabın Orjinal İsmi: Murder At The Vicarage
Yayın Tarihi: 1930


SAKİN KÖYDEKİ CİNAYETLE İLGİSİ OLANLAR :
Len Clement: Köyün rahibi. Bazen bir din adamına yakışmayacak şeyler düşünüyordu.
Griselda Clement: Rahibin genç karısı. Hiç de iyi bir ev kadını değildi.
Dennis Clement: Rahibin yeğeni. Cinayetin eğlenceli bir şey olduğunu düşünüyordu.
Mary: Rahibin hizmetçisi. Ondan daha kötü bir hizmetçi olamazdı.
Lucius Prothero: Aksi bir adam. Dostlarından çok düşmanları vardı.
Ann Prothero: Prothero'nun genç karısı. Kocasını sevmiyordu. Lettice Prothero: Prothero'nun kızı. Daima dalgın dururdu.
Lawrence Redding: Genç ressam. Bir film yıldın kadar yakışıklıydı.
Dr. Stone: Ünlü arkeolog. Onu kazılardan başka bir şey ilgilendirmiyordu.
Gladys Cram : Stone'un sekreteri. Köydekiler onun adamla evlenmek niyetinde olduğunu söylüyorlardı.
Estelie Lestrange : Güzel bir kadın. Herkes onun sırrını çözmeye çalışıyordu.
Dr. Baydock : Köy doktoru. Gizli bir derdi var gibiydi. Hawes : Rahibin yardımcısı. Sinirleri çok bozuktu.
Martha Price Ridley: Yaşlı bir kadın. Telefon konuşmasına sinirlenmişti.
Amanda Hartnell: İhtiyar bir kız. Fakirler kendisinden nefret ediyorlardı.
Caroline Wetherby: Yaşlı bir komşu. Dedikoduya bayılıyordu. Slack : Polis Müfettişi. Rahibin sinirine dokunuyordu.
Albay Melchett: Polis Müdürü. Durumun çok karışık olduğundan emindi.
ve
Miss Marple

MISS MARPLE'ın elinde şu ipuçları vardı:
  • İki telefon konuşması...
  • Bir tabanca...
  • Bir bavul...
  • Bir pusula...
  • İmzasız bir mektup...
  • Bir saat...
  • Bir küpe...
  • Bir portre...
  • Aksırık sesi...
  • Yarıda kalmış bir pusula...
MİSS MARPLE'ın cinayetleri çözebilmek için şu soruları cevaplandırması lâzımdı:
  • Yedi şüpheli şahıs kimdi?
  • Mrs. Price Ridley'e telefonda kim küfretmişti?
  • O aksırık sesi neydi?
  • Koruda kim ateş etmişti?
  • Gladys gece yarısı ormanda ne arıyordu?
  • Yağlı boya tablo neden parçalanmıştı?
  • Lettice sarı beresini nerede unutmuştu?
  • Ann'den nefret eden kimdi?
  • Lawrence'e neden düşmanlık etmeye çalışıyorlardı?
  • Antika gümüşler değiştirilmiş miydi?
Arka Kapak
Albay Protheroe'nun öldürülmesi St. Mary Mead halkını şaşırtmış ama pek de üzmemişti. Albayı öldürmekle katilin dünyaya büyük bir iyilik yaptığını söyleyen köyün papazı, Protheroe'nun genç ve fingirdek karısını da kocasını öldürmekle suçlamıştı. Peki sadakatsiz Bayan Protheroe ve genç ressam sevgilisi bu konuda ne düşünüyorlardı?

Entrikalarla bezeli gerilimi yine kurnaz Jane Marple çözüyor.

Bu romanda okurla Miss Jane Marple ile ilk kez tanışıyor.

Christie Romanlarındaki Katil...3

Önceki iki yazımızda Christie romanlarındaki katili veya katilleri bulmanın zorluğundan bahsetmiştik. Bu yazımızda ise Türkiye'nin 'en ekşi' platformu olan http://sozluk.sourtimes.org'da bu konuyla ilgili olan bir başlıktan seçme entryler almak istiyorum. Agatha Christie romanlarında katili hiç bulamamak isimli başlıktadaki bir kaç girdiyi sizlerle paylaşmak istiorum.

  • "okuduğunu anlamamaktan ziyade christie'nin benzersiz kurgusu (ki bu kurgu hem diğer polisiye yazarlarının kurgularından farklıdır hem de christie'nin kendi romanları arasında da farklı şekillerde karşımıza çıkar) şüphesiz rol oynar bu durumda. christie ipuçlarını verir aslında, bunların izini sürmek için tecrübeli bir polisiye okuru olmak gerek diye düşünüyorum. ayrıca "katili bulmalıyım" dürtüsüne de gerek yoktur bence, dümdüz de okunsa gayet keyifli romanlardır."
  • "agatha christie romanlarını okurken sona kadar katil bulunamayabilir ancak romanın sonunda katil mutlaka ortaya çıkar... böylelikle katili hiç bulamamak okudugunu anlamamakla aynı kapıya çıkmış olur."
  • "agatha christie romanlarını sondan başa doğru yazdığı için katili bulmak için karakterlerin sözlerini dikkatle incelemeniz gerekir ki, bu da çoğu zaman yanıltıcı ve dumura uğratıcı olabilir."
  • "kitaplarının büyük bir çoğunluğunda ya hercule poirot ya da jane marple olayı çözer.diğer kahramanların konuştukları kısımlara pek dikkat etmeyin.hercule poirot ya da jane marple'in olduğu kısımlarda katilin ipucları verilir.zaten,onlar da bu ipuçlarından cinayeti çözerler."
  • "agatha, katili okuyanlarin cok onceden bulmamasi icin eksik bilgi verir kitabin ortalarinda. sonlara dogru cikartir bu bilgileri ve zaten coktan katilin kim oldugu aciklaniyordur. ve su bir gercektir, katil gibi gözüken hic bir zaman katil degildir. en azindan ihtimaller azaliyor."

5 Haziran 2008 Perşembe

Christie Romanlarındaki Katil...2


Bir önceki yazımızda Christie romanlarında katili bulmanın zorluğundan bahsetmiştik. Buradaysa genel olarak katili bulamama nedenlerinden bahsetmek istiyorum:

  • Herşeyden önce katili tanımlamak ve bulmak için yeterli kanıt olmaması. Veya bir çok kanıt olduğundan hangi kanıtların cinayetle ilgisi olduğuna karar verememek. Hani bir çok Christie romanının baş tarafında 'X'in Elindeki İpuçları' diye bir bölüm vardır ya. İşte bu ipuçları aslında biz okuyucuların da elinde vardır ama işte asıl olan bu ipuçlarını mantıklı bir zeminde ve zaman sırasında düzenlemek. Bu düzenleme işlemi çok zor olduğundan katil bulmak bir hayli güçtür.
  • Birden daha fazla katilin olması. Yani siz bir katil umarken/ararken, birden fazla katille karşılaşabilirsiniz. Hatta öyle romanlar var ki tüm şüpheliler cinayette rol alabilir. Katiller bazen karı-koca, bazen birbiriyle önceden ilişkide bulunmuş insanlar olabiliyor.
  • Christie'nin bizi kandırması. Evet, mesela siz hiç ünlü dedektif Poirot'un cinayet işleyebileceğine ihtimal veriyor musunuz? Ya da gerçek katilin öldürülmüş olması daha doğrusu öldürülmüş rolü yapması. Diğer bir romanda ise cinayeti bire bir anlatan şahsın katil olması. Bütün bunlar ihtimal dışıymış gibi olsa da Christie'nin romanlarında oluyor. Dolayısıyla da katili bulabilmek imkansızlaşıyor.
  • Katillerin çok zeki olması. Bazen gerçek kimliklerini gizleyerek, bazen katili araştırarak (evet katil kendini araştırıyor!), bazen de zekice söz ve davranışlarıyla bizi değişik mecralara sürükleyebiliyor. Örneğin, bir Christie romanında katili bulabilmek için bir katil olamayacaklar listesi hazırlamıştım. Sonradan gördüm ki listenin ilk iki sırasındaki kişiler katilmiş. Yani katiller o kadar zekiydi ki, cinayet o kadar akıllıca kurgulanmıştı ki, gerçek katiller masum listesinin başındaydı.
  • Gerçek katil ile 'bu cinayetin olmasını' isteyenler arasındaki ayrımın çok ince olması. Herhangi bir cinayetten faydalanan o kadar fazla insan oluyor ki tüm bu insanlar birer katil adayı. Hatta o kadar ki katil olmayan birisinin 'tam da hayal ettiği gibi' bir cinayet işleniyor ve bu cinayetin en büyük zanlısı bu şahıs oluyor. Hatta o kadar ki işlemediği cinayetin düşündüğü gibi olması o kişinin de kendisini katil sanmasına neden oluyor. Dolayısıyla biz okur olarak, o kişiye katil etiketini hemen yapıştırıveriyoruz.
  • Psikoloji bilmememiz. Dikkat ederseniz tüm Agatha Christie romanları belirli bir sebepten işlenir. Mesele genellikle para ya da aşktır. Veya maktül katilin bir sırrını biliyordur. Her ne nedenle olursa olsun bu cinayetin mutlaka psikolojik bir yönü vardır. Bu yüzdendir ki dedektifimiz Poirot olayları sadece düşünerek yani küçük gri hücrelerini kullanarak çözümler. Her olayı gözdüğünde mutlaka katilin ve maktülün psikolojik yönünü irdeler.

Christie Romanlarındaki Katil...1


Christie romanlarının en büyük özelliği katili okuyucunun çok zor bulmasıdır.

Aslında katili bulmanız hemen hemen olanaksızdır; sadece tahmin yoluyla birşeyler söyleyebilirsiniz.

Zira bazı ayrıntılar vardır, siz onu farkedersiniz ama cinayetle direkt ilgisi yoktur bunların.

Sadece detektifimiz 'puzzle'daki tüm taşları yerli yerine koyarken bu ayrıntıları da bir yerlere koyar.

Yani okuyucu olarak dikkat ettiğimiz şeyler, aslında Christie tarafından bilinçli şekilde bizim onları farketmemiz için konmuştur.

Biz onları farkederiz ama mutlaka açıklayamadığımız olaylar, ilişkiler veya kanıtlar vardır.

Zaten bir Christie romanındaki her şey açıklansaydı o zaman romanlar cazibesini kaybederdi.

Christie'yi kraliçe yapan ana unsur da sanıyorum romanlarının , insandaki merak duygusunu kamçılayarak, bir solukta okunması.

İşte bu merak duygusunu da katilin kimliğini ustaca gizleyerek başarıyor Christie.

Şahsen, bir Christie kitabını tekrar edeceksem yalnızca son kısmına herşeyin açığa çıktığı kısma bakıyorum. Çünkü o bölüm tüm kitabın özeti şeklinde yazılmış oluyor.

Son olarak, kimse katili bulamıyorum diye üzülmesin, Christie romanlarının tadı katilin ismini ve eylemlerini kitabın sonunda öğrenmekten geçiyor.

Agatha Christie Romanlarındaki Katil-2

Agatha Christie Romanlarındaki Katil-3




Nil'de Ölüm - Giriş


Kitabın Orjinal İsmi: Death On the Nile
Yayın Tarihi: 1937

Nil'deki Yolculuğa Katılanlar

Linnet Ridgeway: Genç bir kız. Çok güzel ve pek zengindi.
De Bellfort:
Linnet'in arkadaşı. Ona güveniyordu.
Simon Doyle:
Bellfort'un nişanlısı. Yakışıklı bir gençti.
Tim Allerton:
Genç yazar. Hayatından hoşnut değildi.
Mrs. Allerton:
Tim'in annesi. Hoş bir bayandı.
Cornelia Robson:
Fakir ama mutlu bir kız.
Van Schuyler:
Cornelia'nın akrabası. Fazla kurumluydu.
Miss Bowers:
Hemşire. Görevi Van Schuyler'e bakmaktı.
Andrew Pennigton:
Linnet'in vasisi. Kurnaz bir adamdı.
Jim Fanthrop: Genç bir avukat. Aklı başında bir insandı.
Terguson: Esrarlı bir yolcu. Çok küstahtı.
Salome Ottorbourne: Yazar kendisini çok akıllı sanıyordu.
Rosalie Ottorbourne:
Salome'in kızı. Aksi ve somurtkandı.
Lousie Bourget:
Linnet'in oda hizmetçisi. Bazı şeyler biliyordu.
Albay Race:
İngiliz gizli istihbarat servisindendi.
ve
Hercule Poirot

Poirot'un Elinde Şu İpuçları Vardı
  • İki şişe tırnak cilası...
  • Bir şal...
  • Bir şişe şarap...
  • Lekeli bir mendil...
  • İnci gerdanlık...
  • Cinayet yerinde bırakılan bir tabanca...
  • Bir su sesi...
  • Bir kaya...
  • Assuan'da bir bahçe...
  • Bir iddia...
Poirot'un Cevaplaması Gereken Sorular
  • Mrs. Ottorbourne kimi görmüştü ?
  • Rosalie'nin derdi neydi ?
  • Tim niçin öfkeliydi ?
  • Terguson aslında kimdi ?
  • Race'in aradığı ajan yolculardan hangisiydi ?
  • Hizmetçi bir şey biliyor muydu ?
  • Van Schuyler'in rahatsızlığı neydi ?
  • Kayayı yukarıdan biri mi yuvarlamıştı ?
  • Miss Ottorbourne gerçekten kimseyi görmemiş miydi?
  • Tabanca nasıl kaybolmuştu ?
Arka Kapak
Linnet Doyle genç, güzel ve zengin bir kadındır. Dünyada her şeye sahiptir... Hatta en yakın arkadaşının sevdiği adama bile. Linnet ve yeni kocası Nil Nehri’nde bir tekne gezisinde ünlü dedektif Hercule Poirot ile tanışırlar. Huzur dolu keyifli bir gezi olmasına rağen Poirot’nun isim veremediği, yolunda gitmeyen bir şeyler olduğuna dair içinde bir sıkıntı vardır.

31 Mayıs 2008 Cumartesi

Agatha Christie Hakkında Bilmedikleriniz 2

  • Penguin ciltleme1935'te kurulduğunda Sytles'daki Esrarengiz Olay onun 10 basımından bir tanesiydi.

  • Bir çok romanını yazdığı daktilosu, Torre Abey, Torquay'da gösterimde.

  • Üç Perdelik Cinayet, 1935'de ilk yılında 10.000 kopya satılan ilk roman oldu.

  • Evine, ilk romanının başarısı ardından 1924'te Styles ismini verdi.

  • O, 1948'de aynı günde 10 ayrı romanı 100 biner Penguin'de basılan tek yazardı.

  • 1931'de hikayelerinden bir tanesini BBC radyosunda sesli olarak okudu.
Kaynak:http://uk.agathachristie.com/view_pdf.php?id=1001

Agatha Christe Hakkında Bilmedikleriniz 1


  • Agatha Christie hiç okula gitmedi. Annesi tarafından evinde eğitim aldı ve Christie herşeyi okuyordu ve doymak bilmiyordu. Kariyerine katkıda bulunmasa da, 15 yaşında Paris'e müzik ve piyano eğitimi için gitti ki hayatı boyunca müziğin ayrı yeri vardı onun için. O çok verimli hayal gücünü diğer kardeşleri okulda ve uzakta oldukları için nispeten yalnız bir çocukluk geçirmesine bağlamaktadır. Bu alışılmadık eğitimine karşı, 1961 yılında ona Exeter Üniversitesi tarafından fahri doktora verildi.
  • Christie hala Londra'da eşzamanlı olarak 3 oyunu oynatılan tek yazar. Fare Kapanı Kasım 1952'de, Dava Şahidi Ekim 1953'te ve Örümcek Ağı Aralık 1954'te başladı. 1950'ler Agatha'nın tiyatro için altın çağıydı, 6 oyunu oynanıyordu ve 3 tanesi başlıbaşına oyun olarak yazılmıştı.
  • Hercule Poirot öldüğünde, onun için bir New-York Times'ta tam sayfa ölüm ilanı verilmişti ve o bu zamana kadar bu onura erişen tek hayali kahramandı. Bu The Sketch dergisi tarafından verildi ki bu dergi 1923'te kısa öykülerin ilk basıldığı yerdi. İlginç bir şekilde, NYT'nin haberi 6 Ağustos 1975 'teydi - neredeyse Poirot'un Ve Perde İndi'deki gerçek ölümünden 3 ay kadar önce.Bu son dava ile ilgili, ilgi çekici ipuçları vardı fakat fanlar, dünyayı elli sene boyunca esaretine alan ve günümüze devam eden, son parçayı okumak için ekimin ortasına kadar beklemek zorundaydılar.
Kaynak:http://uk.agathachristie.com/view_pdf.php?id=996

30 Mayıs 2008 Cuma

Semerkant'ın Özeti ve Karakterlerin Tahlili

Semerkant romanı kendi içerisinde 4 ayrı “kitap”tan oluşuyor. Birinci kitap: Şairler ve Âşıklar, İkinci kitap: Haşşaşiyun Cenneti, Üçüncü Kitap: Bin yılın Sonu, Dördüncü Kitap: Denizde bir şair. İlk iki kitap ve son iki kitabın dönemleri ve şahısları farklı olduğu için ayrı ayrı işlenecektir.
İlk İki Kitabın Özeti
Nişapurlu Ömer nam-ı diğer Ömer Hayyam, hayallerinin şehri olan Semerkant’ı keşfetmeye gelmiştir.Burada bir kavgaya karışır ve kadının önüne çıkarılır.
Ömer Hayyam’ı tanıyan Semerkant kadısı Ebu Tahir onu dolaylı yoldan sorgulayıp suçu olmadığını anlayınca, ona içinde hiçbir şey yazmayan bir kitap hediye eder. İşte Hayyam’ın meşhur Rubaiyet’ini oluşturduğu, Ebu Tahir’e ithaf edilen kitap bu kitaptır!
Artık Hayyam kadıya yakın biridir ve bu vesileyle Maveraünnehir’in efendisi Nâsır Han’ın Semerkant ziyaretinde, Hanın haremindeki bir şair olan Cihanla tanışır. Cihan ona Han’ın buraya gelme sebebinden -Selçukluların saldırısına karşı önlem için- ve bazı saray havadislerinden bahseder. Ebu Tahir’in konağında sık sık buluşurlar; kısa sürede iki sevgiliye dönüşmüşlerdir.
Selçukluların beklenen saldırısı gerçekleşemez çünkü Semerkant üzerine yürüyen ordunun komutanı Alparslan bir tutsak tarafından öldürülür. Bunun üzerine Semerkant’tan Hayyam’ın da olduğu bir kafile, taziye için Selçuklu ordugâhına gider. Burada devrin namlı veziri Nizamülmülk’ten davet alan Hayyam, bir sene sonra Isfahan’a doğru gidiyordur. Yolda Hasan Sabbah ile karşılaşır ve beraber varırlar Nizam’ın yanına. Hasan bilgisi ve becerisi sayesinde hızla kademeleri atlayıp istihbarat başkanı olur; şimdi Sultan Melikşah’ın en yakın adamıdır. Ancak vezir Nizam aralarını bozar, çekememiştir üçüncü adamlığa gerilemeyi. Bu yüzden Sabbah kendisine bağlı adamlarla beraber çekip, gider Alamut’a. Belki de burada tarihin en kanlı örgütünü kurar: Haşşaşiyunlar. İngilizceye assasin(suikastçı) olarak geçen kelimenin kökü buradan gelmektedir. Nizamulmülk de dahil olmak üzere pek çok üst düzey Selçuklu bürokratını hançerlemek suretiyle öldürürlerr. Sarp kayalıklara sahip, güçlü surlarla çevrilmiş Alamut kalesinde saklandıklarından kimse onları durduramaz.Ta ki Alamut’a, Semerkant’a, İsfahana’a, Buhara’ya ve tüm bu kentlerin zenginliğine, kültürüne, kütüphanelerine son veren Moğol istilasına kadar.
Son İki Kitabın Özeti
Hayyam’ın Batı tarafından keşfedilmesiyle birlikte, Batı’da Hayyam sevgisi gittikçe artmıştır.Fransız asıllı Amerikalı çift Lesageler de bu sevgi sebebiyle oğullarına Benjamin Omar ismini verirler.Benjamin de bir Hayyam hayranıdır,onu araştırır.Bir yakının tavsiyesiyle kayıp olan Hayyam’ın ünlü Rubaiyet’inin peşine düşer. İlk durağı İstanbul’daki Cemaleddin Afganidir. Orada daha sonra çok yardımını göreceği İran Şah’ının torunu Şirinle tanışır.Afganinin yardımıyla İran’a giden Benjamin,burada fazla tutunamaz çünkü kendisini Rubaiyet’e götürecek şahıs Şah’ı öldürmüştür. Katilin Benjaminle ilişkisini anlayan polis onu aramaya koyulur lakin Benjamin Şirin’in de yardımıyla İran’dan ABD’ye kaçmayı başarır. Sonraları Şirinle mektuplaşmaya devam ederler. Şirin ona İran’daki durumu, Şahlık rejiminin nasıl çatırdadığını, İran’ın değişimini yazar ve onu tekrar İran’a davet eder. Benjamin doğal olarak tereddüt eder,sonuçta katilin suç ortağı zannıyla aranıyordur ancak kendisinin temize çıktığını öğrenince tekrar varır İran’a. Burada İran’ın modernleşme ve Batıyla yüzleşme çabalarına ortak olan Benjamin daha sonra asıl hedefi olan Hayyam’ın Rubaiyetine Şirin’in sayesinde ulaşır.Beraberce İran’dan ABD’ye gitmeye karar verirler.İngiltere’ye varıp Titanic’e binerler fakat gemiyle birlikte Rubaiyette suyun dibine gömülmüştür.
Karakterler:
Ömer Hayyam: Nişaburlu bilge,filozof,şair,matematikçi,astronom.Burada Rubaiyet’ini oluşturma süreci anlatılmış.Rubailerinde hayatın boşluğundan,şaraptan ve eğlenceden bahsetmiştir.
Cihan: Hayyam’ın sevgilisi.O da rubai yazıyor,okuyor.Sarayda Han’ın karısının üzerinde etkisi büyük.
Ebu Tahir: Semerkant’ın kadısı.Hayyam’a bilim adamı kimliğinden ötürü saygı duyuyor.
Nizamulmülk: Devrin en büyük devlet adamı. Ülkeyi refaha erdirecek projeleri var. Fakat sonra hükümdarla arası bozuluyor. Haşhaşiler tarafından hançerlenerek öldürülüyor.
Hasan Sabbah: Zekası ve ilmi ile o günlerin en büyük alimlerinden.Ne var ki bu kabiliyetlerini kötü yönde kullanmıştır.Kurduğu terörist örgüt Haşhaşilerin birçok suikastte ve katliamda parmağı vardır.
Melikşah: Selçukluların en parlak dönemini yaşatan hükümdar lakin sonraları devleti hanımı Terken Hatun’un direktiflerine göre yönlendirmiş;hatta ‘ata’ dediği Nizam’ın ölmesine sevinmiştir.
Benjamin O. Lesage: Aslında tüm roman bu karakterin ağzından anlatılıyor.Adını aldığı Ömer Hayyam’ın Rubaiyet’i etrafında yaşadığı maceralar ve kitabı Titanic’te kaybetmesini kendi ağzından dinliyoruz.
Şirin:İran Şah’ının torunu olmasına rağmen Batılılaşmayı ve modernleşme çabalarını desteklemiştir.Benjaminle duygusal anlamda ilişkileri olmuştur.
Cemaleddin Afgani: Ünlü İslam düşünürü ve ilim adamı.Benjamin’i Rubaiyet’e yönlendiren şahıstır.O da İran’ın modernleşmesini savunmuş,Şahlık rejimine karşı çıkmıştır.

29 Mayıs 2008 Perşembe

Miss Marple'in Tüm Hikayeleri


Agatha Christie'nin sevdiği bir karakteri olan Miss Marple'in rol aldığı tüm hikayeleri aşağıda İngilizce olarak listelenmiştir. Parantez içindeki rakamlar eserlerin basım tarihini göstermektedir.

The Murder at the Vicarage (1930)

28 Mayıs 2008 Çarşamba

Poirot'un Tüm Hikayeleri


Poirot'un başrol aldığı tüm hikayeler aşağıda listelenmiştir(İngilizce olarak). Parantez içindeki rakamlar ilk basım tarihlerini göstermektedir.

The Mysterious Affair at Styles (1920)